Mesih İsa'nın Yeruşalim'e Giriş Bayramı
Zeytin Dalı Bayramı (Palmiye Pazarı)

28 Mart Tarihi, Paskalya’ya hazırlık evresinin son aşamalarının da başlangıcıdır. Kutsal haftaya giriş bayramı olarak İsa’nın Yeruşalim’e Girişi kutlanır.

Biz de Mesih’in bedeninin üyeleri olarak İsa’nın öğrencilerinin Yeruşalem’e girdiği günkü sevincini duyarız.

Peygamberlerin önceden bildirdikleri şekilde alçakgönüllü bir kralın eşşek yavrusu üzerinde şehre girdiği gündür bugün.

İsa, iki öğrencisinden daha önce üzerine binilmemiş bir sıpayı almalarını istedi. Dinsel kullanışa uygun olan bu sıpanın üzerine bir kral gibi binen İsa’yı öğrencileri yollarına zeytin dalı ve kıyafetlerini sererek karşılıyor. Mezmur’daki gibi “Rab’bin adına gelene övgüler olsun” sözleriyle karşılanan Mesih, Zeytinlik Dağı’nın yolunda yürümeye başlıyor.

Bu sevinci yaşayan bizler, aslında Golgota’ya uzanan yolculuğun başlangıcında olduğumuzun da farkında olmalıyız. Çünkü bu alkışlardan sonra “öldürün” diye haykıracak olan insanların Çile Yolu’ndaki kışkırtıcı halleri de gelecektir.

Önce kendi davranışlarımıza, sonra da yaşantımızdaki olaylarda gerçek bir İsa öğrencisi olup olmadığımızın farkına varmalıyız.

Zamanın güçlüleri tarafından adaletsizce aşağılanan bir mağdurun korkunç işkencelere maruz kalması, buna seyirci olanların ise sevinçle daha fazla kan istemeleri korkunçtur. Tüm insanlık, sapkınlığını ve kötülüğünü Golgota yolunda ortaya çıkarmıştır.

Günümüzde de böyle olmuyor mu? Hala haksız yere aşağılanan adillere sessiz kalınmıyor mu? Tanrı’nın yolundan göz göre göre uzaklaşılmıyor mu? “Canını almayanlara kendisi veren” bu nefret yolculuğunda sevginin dolup taşmasına neden oluyor.

Müjde’nin tüm dünyaya ilan edilmesi ve yayılmasıyla geçen asırlarda neler değişti? Hala o coşkulu günün karşılamasını yapan kalabalıkla, “öldürün” diye haykıran kalabalık aynı değil mi?

Bu kutsal günlerin başlangıcında Rab’be yakın olup, O’nun peşinden giden kazanacaktır.

Palmiye Pazarı

Palmiye Pazarı, Kül Çarşambası ile başlayan ve beş Pazar ayininde Hıristiyan topluluğunu Kutsal Haftanın dramatik olaylarına ümit ve tövbe ile kesin olarak hazırlayan uzun Karem döneminin neredeyse sonuna geliyor.

Mesih’in dirilişi, ölüm ve günahın fatihi, dünyanın ve her bir ruhun Kurtarıcısı. İnciller, İsa’nın havarileriyle birlikte Yeruşalim yakınlarındaki Beytfaj’a vardığında (Cumartesi akşamıydı), bir sıpayla bağlanmış bir eşeği alıp ona götürmeleri için onlardan ikisini köye gönderdiğini anlatır; Biri itiraz ederse, Rab’bin buna ihtiyacı olduğunu söylemek zorunda kalacaklardı, ama hemen geri gönderileceklerdi. Matta İncili (21, 1-11), bunun Zekeriya peygamber tarafından bildirileni yerine getirmek için gerçekleştiğini söyler (9, 9) “Siyon kızına söyle; Bakın, kralınız size uysal, bir eşeğin üzerinde, bir tayla, bir yük canavarının oğlu olarak geliyor. ” Havariler isteneni yaptılar ve iki hayvanı yönlendirdiler, ertesi sabah onları pelerinlerle örttüler ve İsa onların üzerine oturdu ve Yeruşalim’e gitti.

Aziz Markos Tarafından Yazılan Mesih İsa’nın İncil’inden Sözler 14,1-72.15,1-47

O günlerde Fısıh ve Mayasız Ekmek bayramına iki gün kalmıştı. Başkâhinlerle din bilginleri İsa’yı hileyle tutuklayıp öldürmenin bir yolunu arıyorlardı.
“Bayramda olmasın, yoksa halk arasında kargaşalık çıkar” diyorlardı.
İsa Beytanya’da cüzamlı Simun’un evinde sofrada otururken yanına bir kadın geldi.
Kadın, kaymaktaşından bir kap içinde çok değerli, saf hintsümbülü yağı getirmişti. Kabı kırarak yağı O’nun başından aşağı döktü.
Bazıları buna kızdılar; birbirlerine, “Bu yağ niçin böyle boş yere harcandı? Üç yüz dinardan fazlaya satılabilir, parası yoksullara verilebilirdi” diyerek kadını azarlamaya başladılar.
“Kadını rahat bırakın” dedi İsa. “Neden üzüyorsunuz onu? Benim için güzel bir şey yaptı.
Yoksullar her zaman aranızdadır, dilediğiniz anda onlara yardım edebilirsiniz; ama ben her zaman aranızda olmayacağım.
Kadın elinden geleni yaptı, beni gömülmeye hazırlamak üzere daha şimdiden bedenimi yağladı.
Size doğrusunu söyleyeyim, Müjde dünyanın her neresinde duyurulursa, bu kadının yaptığı da onun anılması için anlatılacak.”
Bu arada Onikilerden biri olan Yahuda İskariyot, İsa’yı ele vermek amacıyla başkâhinlerin yanına gitti.
Onlar bunu işitince sevindiler, Yahuda’ya para vermeyi vaat ettiler. O da İsa’yı ele vermek için fırsat kollamaya başladı.
Fısıh kurbanının kesildiği Mayasız Ekmek bayramının ilk günü öğrencileri İsa’ya, “Fısıh yemeğini yemen için nereye gidip hazırlık yapmamızı istersin?” diye sordular.
O da öğrencilerinden ikisini şu sözlerle önden gönderdi: “Kente gidin, orada su testisi taşıyan bir adam çıkacak karşınıza. Onu izleyin.
Adamın gideceği evin sahibine şöyle deyin: ‘Öğretmen, öğrencilerimle birlikte Fısıh yemeğini yiyeceğim konuk odası nerede? diye soruyor.’
Ev sahibi size, üst katta döşenmiş, hazır büyük bir oda gösterecek. Orada bizim için hazırlık yapın.”
Öğrenciler yola çıkıp kente gittiler. Her şeyi, İsa’nın kendilerine söylemiş olduğu gibi buldular ve Fısıh yemeği için hazırlık yaptılar.
Akşam olunca İsa Onikilerle birlikte geldi.
Sofraya oturmuş yemek yerlerken İsa, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “sizden biri, benimle yemek yiyen biri beni ele verecek.”
Onlar da kederlenerek birer birer kendisine, “Beni demek istemedin ya?” diye sormaya başladılar.
İsa onlara, “Onikilerden biridir, ekmeğini benimle birlikte sahana batırandır” dedi.
“Evet, İnsanoğlu kendisi için yazılmış olduğu gibi gidiyor, ama İnsanoğlu’nu ele verenin vay haline! O adam hiç doğmamış olsaydı, kendisi için daha iyi olurdu.”
İsa yemek sırasında eline ekmek aldı, şükran duasını yapıp ekmeği böldü ve, “Alın, bu benim bedenimdir” diyerek öğrencilerine verdi.
Sonra bir kâse alıp şükretti ve bunu öğrencilerine verdi. Hepsi bundan içti.
“Bu benim kanım” dedi İsa, “birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır.
Size doğrusunu söyleyeyim, Tanrı’nın Egemenliğinde tazesini içeceğim o güne dek, asmanın ürününden bir daha içmeyeceğim.”
Bir ilahi söyledikten sonra dışarı çıkıp Zeytin dağına doğru gittiler.
Bu arada İsa öğrencilerine, “Hepiniz sendeleyip düşeceksiniz” dedi. “Çünkü şöyle yazılmıştır: ‘Çobanı vuracağım, koyunlar da darmadağın olacak.’
Ama ben dirildikten sonra sizden önce Celile’ye gideceğim.”
Petrus O’na, “Herkes sendeleyip düşse bile, ben düşmem” dedi.
“Sana doğrusunu söyleyeyim” dedi İsa, “bugün, bu gece, horoz iki kez ötmeden sen beni üç kez inkâr edeceksin.”
Ama Petrus üsteleyerek, “Seninle birlikte ölmem bile gerekse, seni asla inkâr etmem” dedi. Öğrencilerin hepsi de aynı şeyi söyledi.
Sonra Getsemani denilen bir yere geldiler. İsa öğrencilerine, “Ben dua ederken siz burada oturun” dedi.
Petrus’u, Yakup’u ve Yuhanna’yı yanına aldı. Hüzünlenmeye ve ağır bir sıkıntı duymaya başlamıştı.
Onlara, “Yüreğim ölüm derecesinde kederli” dedi. “Burada kalın, uyanık durun.”
Biraz ilerledi, yüzüstü yere kapanıp dua etmeye başladı. “Mümkünse o saati yaşamayayım” dedi.
“Abba, Baba, senin için her şey mümkün, bu kâseyi benden uzaklaştır. Ama benim değil, senin istediğin olsun.”
Öğrencilerinin yanına döndüğünde onları uyumuş buldu. Petrus’a, “Simun” dedi, “uyuyor musun? Bir saat uyanık kalamadın mı?
Uyanık durup dua edin ki, ayartılmayasınız. Ruh isteklidir, ama beden güçsüzdür.”
Yine uzaklaştı, aynı sözleri tekrarlayarak dua etti.
Geri geldiğinde öğrencilerini yine uyumuş buldu. Onların göz kapaklarına bir ağırlık çökmüştü. İsa’ya ne diyeceklerini bilemiyorlardı.
İsa üçüncü kez yanlarına döndü, “Hâlâ uyuyor, dinleniyor musunuz?” dedi. “Yeter! Saat geldi. İşte İnsanoğlu günahkârların eline veriliyor.
Kalkın, gidelim. İşte beni ele veren geldi!”
Tam o anda, İsa daha konuşurken, Onikilerden biri olan Yahuda çıkageldi. Yanında başkâhinler, din bilginleri ve ihtiyarlar tarafından gönderilmiş kılıçlı sopalı bir kalabalık vardı.
İsa’yı ele veren Yahuda, «Kimi öpersem, İsa O’dur. O’nu tutuklayın, güvenlik altına alıp götürün» diye onlarla sözleşmişti.
Gelir gelmez İsa’ya yaklaştı, “Rabbî” diyerek O’nu öptü.
Onlar da İsa’yı yakalayıp tutukladılar.
İsa’nın yanında bulunanlardan biri kılıcını çekti, başkâhinin kölesine vurup kulağını uçurdu.
İsa onlara, “Bir haydudun peşindeymiş gibi beni kılıç ve sopalarla mı yakalamaya geldiniz?” dedi.
“Her gün tapınakta, yanıbaşınızda ders veriyordum, beni tutuklamadınız. Ama bu, Kutsal Yazılar yerine gelsin diye oldu.”
O zaman öğrencilerinin hepsi O’nu bırakıp kaçtı.
İsa’nın ardından sadece keten beze sarınmış bir genç gidiyordu. Bu genç de yakalandı.
Ama keten bezin içinden sıyrılıp çıplak olarak kaçtı.
İsa’yı görevli başkâhine götürdüler. Bütün başkâhinler, ihtiyarlar ve din bilginleri de orada toplandı.
Petrus, İsa’yı başkâhinin avlusunun içine kadar uzaktan izledi. Avluda nöbetçilerle birlikte ateşin başında oturup ısınmaya başladı.
Başkâhinler ve Yüksek Kurul’un tamamı, İsa’yı ölüm cezasına çarptırmak için kendisine karşı tanık arıyor, ama bulamıyorlardı.
Birçok kişi O’na karşı yalan yere tanıklık ettiyse de, tanıklıkları birbirini tutmadı.
Bazıları kalkıp O’na karşı yalan yere şöyle tanıklık ettiler:
“Biz O’nun, ‘Elle yapılmış bu tapınağı yıkacağım ve üç günde, elle yapılmamış başka bir tapınak kuracağım’ dediğini işittik.”
Ama bu noktada bile tanıklıkları birbirini tutmadı.
Sonra başkâhin topluluğun ortasında ayağa kalkarak İsa’ya, “Hiç cevap vermeyecek misin? Nedir bunların sana karşı ettiği bu tanıklıklar?” diye sordu.
Ne var ki, İsa susmaya devam etti, hiç cevap vermedi. Başkâhin O’na yeniden, “Yüce Olan’ın Oğlu Mesih sen misin?” diye sordu.
İsa, “Ben’im” dedi. “Ve sizler, İnsanoğlu’nun kudretli Olan’ın sağında oturduğunu ve göğün bulutlarıyla geldiğini göreceksiniz.”
Başkâhin giysilerini yırtarak, “Artık tanıklara ne ihtiyacımız var?” dedi.
“Küfürü işittiniz. Buna ne diyorsunuz?” Hepsi de İsa’nın ölüm cezasını hak ettiğine karar verdiler.
Bazıları O’nun üzerine tükürmeye, gözlerini bağlayarak O’nu yumruklamaya başladılar. “Haydi, peygamberliğini göster!” diyorlardı. Nöbetçiler de O’nu aralarına alıp tokatladılar.
Petrus aşağıda, avludayken, başkâhinin hizmetçi kızlarından biri geldi.
Isınmakta olan Petrus’u görünce onu dikkatle süzüp, “Sen de Nasıralı İsa’yla birlikteydin” dedi.
Petrus ise bunu inkâr ederek, “Senin neden söz ettiğini bilmiyorum, anlamıyorum” dedi ve dışarıya, dış kapının önüne çıktı. Bu arada horoz öttü.
Hizmetçi kız Petrus’u görünce etrafta duranlara yine, “Bu adam onlardan biri” demeye başladı.
Petrus tekrar inkâr etti. Çevrede duranlar az sonra Petrus’a yine, “Gerçekten onlardansın; sen de Celilelisin” dediler.
Petrus kendine lanet okuyup yemin ederek, “Sözünü ettiğiniz o adamı tanımıyorum” dedi.
Tam o anda horoz ikinci kez öttü. Petrus, İsa’nın kendisine, “Horoz iki kez ötmeden sen beni üç kez inkâr edeceksin” dediğini hatırladı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Sabah olunca başkâhinler, ihtiyarlar, din bilginleri ve Yüksek Kurul’un tüm diğer üyeleri bir danışma toplantısı yaptıktan sonra İsa’yı bağladılar, götürüp Pilatus’a teslim ettiler.
Pilatus O’na, “Sen Yahudilerin Kralı mısın?” diye sordu. İsa ona, “Söylediğin gibidir” cevabını verdi.
Başkâhinler O’na karşı birçok suçlamada bulundular.
Pilatus O’na yeniden, “Hiç cevap vermeyecek misin?” diye sordu. “Bak, seni ne kadar çok şeyle suçluyorlar.”
Ama İsa artık cevap vermiyordu. Pilatus buna şaştı.
Pilatus, her Fısıh bayramında halkın istediği bir tutukluyusalıverirdi.
O sırada hapishanede, ayaklanma sırasında adam öldürmüş olan isyancılarla birlikte tutuklu bulunan Barabas adında biri vardı.
Halk, Pilatus’a gelip her zamanki gibi kendileri için birini salıvermesini istedi.
Pilatus onlara, “Sizin için Yahudilerin Kralını salıvermemi ister misiniz?” dedi.
Başkâhinlerin İsa’yı kıskançlıktan ötürü kendisine teslim ettiklerini biliyordu.
Ne var ki başkâhinler, İsa’nın değil, Barabas’ın salıverilmesini istemeleri için halkı kışkırttılar.
Pilatus onlara tekrar seslenerek, “Öyleyse Yahudilerin Kralı dediğiniz adamı ne yapayım?” diye sordu.
“O’nu çarmıha ger!” diye bağırdılar yine.
Pilatus onlara, “O ne kötülük yaptı ki?” dedi. Onlar ise daha yüksek sesle, “O’nu çarmıha ger!” diye bağrıştılar.
Halkı memnun etmek isteyen Pilatus, onlar için Barabas’ı salıverdi. İsa’yı ise kamçılattıktan sonra çarmıha gerilmek üzere askerlere teslim etti.
Askerler İsa’yı, Pretoryum denilen vali konağına götürüp tüm taburu topladılar.
O’na mor renkte bir giysi giydirdiler, dikenlerden bir taç örüp başına geçirdiler.
“Selam, ey Yahudilerin Kralı!” diyerek O’nu selamlamaya başladılar.
Başına bir kamışla vuruyor, üzerine tükürüyor, diz çöküp önünde yere kapanıyorlardı.
O’nunla böyle alay ettikten sonra mor giysiyi üzerinden çıkarıp O’na yine kendi giysilerini giydirdiler ve çarmıha germek üzere O’nu dışarı götürdüler.
Kırdan gelmekte olan Simun adında Kireneli bir adam oradan geçiyordu. İskender ve Rufus’un babası olan bu adama İsa’nın çarmıhını zorla taşıttılar.
İsa’yı Golgota, yani Kafatası denilen yere götürdüler.
O’na mürle karışık şarap vermek istediler, ama içmedi.
Sonra O’nu çarmıha gerdiler ve kim ne alacak diye kura çekerek giysilerini aralarında paylaştılar.
İsa’yı çarmıha gerdiklerinde saat dokuzdu.
Üzerindeki suç yaftasında,
`YAHUDİLERİN KRALI’ diye yazılıydı.
İsa’yla birlikte, biri sağında öbürü solunda olmak üzere iki haydudu da çarmıha gerdiler.
Oradan geçenler başlarını sallayıp İsa’ya sövüyor:
“Hani sen tapınağı yıkıp üç günde yeniden kuracaktın? Çarmıhtan in de kurtar kendini!” diyorlardı.
Aynı şekilde başkâhinler ve din bilginleri de O’nunla alay ederek aralarında, “Başkalarını kurtardı, kendini kurtaramıyor” diye konuşuyorlardı.
“İsrail’in Kralı Mesih şimdi çarmıhtan insin de görelim ve iman edelim.” İsa’yla birlikte çarmıha gerilmiş olanlar da O’na hakaret ettiler.
Bütün ülkenin üzerine öğleyin saat on ikiden saat üçe kadar süren bir karanlık çöktü.
Saat üçte İsa yüksek sesle, “Elohi, Elohi, lema şevaktani” yani, “Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin?” diye bağırdı.
Orada duranlardan bazıları bunu işitince, “Bakın, İlyas’ı çağırıyor” dediler.
Aralarından biri koşup bir süngeri ekşi şaraba batırdı, bir kamışın ucuna takarak İsa’ya içirdi. “Dur bakalım, İlyas gelip O’nu indirecek mi?” dedi.
Ama İsa yüksek sesle bağırarak son nefesini verdi.
O anda tapınaktaki perde yukarıdan aşağıya dek yırtılarak ikiye bölündü.
İsa’nın karşısında duran yüzbaşı, O’nun bu şekilde son nefesini verdiğini görünce, “Bu adam gerçekten Tanrı’nın Oğluydu” dedi.
Olup bitenleri uzaktan izleyen bazı kadınlar da vardı. Aralarında Mecdelli Meryem, küçük Yakup ile Yose’nin annesi Meryem ve Şalome bulunuyordu.
İsa daha Celile’deyken bu kadınlar O’nun peşinden gitmiş ve O’na hizmet etmişlerdi. O’nunla birlikte Kudüs’e gelmiş olan daha birçok kadın da olup bitenleri izliyordu.
O gün Hazırlık günü, yani Sept gününden önceki gündü. Artık akşam oluyordu.
Bu nedenle, Yüksek Kurul’un saygın bir üyesi olup Tanrı’nın Egemenliğini ümitle bekleyen Aramatyalı Yusuf geldi, cesaretini toplayarak Pilatus’un huzuruna çıktı ve İsa’nın cesedini istedi.
Pilatus, İsa’nın bu kadar çabuk ölmüş olmasına şaştı. Yüzbaşıyı çağırıp, “Öleli çok oldu mu?” diye sordu.
Yüzbaşıdan durumu öğrenince Yusuf’a, cesedi alması için izin verdi.
Yusuf da keten bez satın aldı, cesedi çarmıhtan indirip beze sardı ve kayadan oyulmuş bir mezara yatırarak mezarın girişine bir taş yuvarladı.
Mecdelli Meryem ile Yose’nin annesi Meryem, İsa’nın nereye konulduğunu gördüler.

Latest Posts
Comments
All comments.
Comments